Forum

Published on Ocak 2nd, 2025

0

Demek ki neymiş Öcalan’ın “yeni paradigma” dediği şey? | Halil Gündoğan


Faşist MHP lideri ve iktidarın oylumu küçük ve ama ters orantılı olarak etkisi büyük, küçük ortağı Devlet Bahçeli’nin devlet adına Ekim ayı başlarında kamuoyuna ifşa ettiği “yeni süreç”, öngörülen olağan seyrinden çok da sapmadan devam ederek; DEM Parti heyetinin Öcalan ile yaptığı ziyaretle, artık tamamen aleniyet kazanmış oldu.

Bu sürecin aslının ve yapılmak istenenin ne olduğunu, keza baş aktörlerinin kimler olduğunu şu başlıklar altında ki makalelerimde ifade etmiştim: “Devlet Öcalan İle Anlaştı mı?”, “Kürt Sorununa ‘Misak-ı Milli’ Formülüyle Çözüm Arayışları”, “Uygulanan, ‘Ölümü Gösterip, Sıtmaya Razı Etme’ Taktiğidir!” ve “Kürtler Açısından Olasılıklar ve Riskler” (https://halilgundogan.blogspot.com/ )

Sürecin temel yönelimi ve esasına dair ileri sürdüğüm argümanları, şu ana değin boşa düşüren herhangi bir gelişmenin yaşanmadığını rahatlıkla ifade edebilirim. Bilakis, DEM Parti heyetinin Öcalan ile yaptıkları görüşme ardından, 29 Aralık 2024 tarihinde kamuoyuna yaptıkları yazılı açıklamadaki şu temel vurgular, bu argümanların esasen isabetli olduğunu teyit etmiş oldu:

“- Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmek tarihi bir sorumluluk olduğu kadar tüm halklar için de kader belirleyici bir önem ve aciliyet kazanmıştır.”

“- Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim.”

“- Bütün bu çabalarımız, ülkeyi hak ettiği düzeye taşıyacak (haklı olarak sormak gerekiyor. Öcalan’ın burada hep birlikte uğruna çaba sarf etmemizi istediği ülke acaba hangi ülkedir, kimlerin ülkesidir? Besbelli ki egemen ulus olan Türklerin ülkesi olan Türkiye’dir. Sırf bu tutum bile, Öcalan’ın esasen egemen ulus çıkarlarını önceleyen bir anlaşmayı kabul ettiğini göstermez mi acaba? Bn.) ve aynı zamanda demokratik bir dönüşüm için de çok kıymetli bir kılavuz olacaktır.” (https://www.demparti.org.tr/tr/basina-ve-kamuoyuna/20624/ )

Bu açıklama öncelikle, Bahçeli’nin sadece MHP lideri olarak bu çıkışı kendi başına yapmadığını ortaya koydu. Keza bu açıklama Bahçeli ile Erdoğan’ın, üzerinde anlaşılan esaslı bir projede rol paylaşımı yaptıklarını ortaya koydu. Öte yandan bu açıklama, “devlet aklının” Öcalan’a, Öcalan’ın kendi tabiriyle, “yeni bir paradigma” ile gittiğini ve bunun esasları üzerinde anlaştıklarını ortaya koydu. Yine bu açıklamayla, Öcalan’ın yine bizzat kendi ifşasıyla, bu “yeni paradigmayı Bahçeli ve Erdoğan’ın da sahiplendiğini ortaya koydu. Ve bu açıklama, söz konusu bu “yeni paradigmanın” esasının “Türk-Kürt İttifakını yeniden tesis ederek güçlü Türkiye hedefine varmak” olduğunu da ortaya koydu.

Yani özetle bu açıklama, söz konusu bu sürecin, devletin Öcalan ile vardığı anlaşmanın bir sonucu olarak başlamış olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Devlet adına konuşan Bahçeli’nin, bu anlaşmanın, özellikle de milliyetçi-şoven kesimlerin tepkisini yumuşatma ve onları bu sürece destek verir duruma getirmek için rol üstlendiğini ortaya koydu.

Bu açıklama bugün de varılan bu anlaşmanın hem Kürt tarafının hazırlanması ve hem de genel olarak siyasal ortamın motive edilerek gereken hukuki alt yapısal düzenlemelerin ivedilikle yapılabilmesini kolaylaştırmak için peşrev sırasının Öcalan’da olduğunu ortaya koydu.

Bu durumda temel sorunun şu olması gerekmiyor mu: Öcalan’ın “pozitif anlamda gereken katkıyı” sunacağının sözünü verdiği “yeni paradigmanın” ana eksenini oluşturan “Türk- Kürt kardeşliği” acaba hangi zemin üzerinden öngörülüp, Öcalan buna ikna edilmiş olabilir?

Devlet’in durup dururken, yani öylesine, sırf şenlik olsun diye, acil bir gereksinim olarak “Türk- Kürt İttifakı”nı ileri sürmeyeceği bir durumda; geriye sadece Ortadoğu Bölgesindeki gelişmelerin böylesi bir hamleyi yapmaya zorladığı olasılığı kalır ki nitekim yaşanan olgular da bunu artık tartışılır olmaktan çıkardı.

Peki bu durumda Öcalan hangi argümanlarla ikna edilmiş olabilir? Elbette ki bizzat Öcalan’ın “Demokratik Cumhuriyetle Birlik Projesi” kapsamında ileri sürdüğü “Misak-ı Milli” zemininde formüle ettiği “çözüm projesi” ile. (Ve tabii mümkündür ki onu bugünün koşullarına uyarlı olarak, biraz daha rasyonalize etmiş de olabilirler.)

Bunun böyle olduğunun en güçlü göstergelerini elbette ki en başta Erdoğan’ın aralara serpiştirerek işlediği ve en yalın halini “Türkiye Türkiye’den büyüktür” argümanında ve hem de zaten öteden beridir işleye geldikleri “Misak-ı Milli” sevdalarında görmek zor olmasa gerek.

Bölgesel gelişmeler, Türk Devlet aklına bu projeyi acilen güncelleştirme fırsatı olarak yansımıştır. Öcalan’ı da kendi projesi üzerinden ikna edince; bu, ortak proje olarak uygulamaya sokulmuş oldu. Nitekim yapılan açıklama da bunun böyle olduğuna işaret ediyor.

Zaten başka türlü, “Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmek tarihi bir sorumluluk olduğu kadar tüm halklar için de kader belirleyici bir önem ve aciliyet kazanmıştır.” Şeklindeki bu ortak söylem üzerinden Kürt sorununa “makul bir çözüm” formüle etmeleri de imkânsız gibi bir şey olur.

Türk Devleti’nin bunu bir “galibiyet” öyküsü olarak sunabilmesinin temel argümanı da “Öcalan’ın PKK’yi silahsızlandırma çağrısı yapması” olacaktır.

Öcalan bu çağrıyı ilk kez yapmış olmayacak aslında. Hatırlanacağı üzere ta İmralı Savunması sürecinde, mücadele tarzında temel stratejik değişiklik yaparak; silahlı mücadele döneminin kapanmış olduğuna hükmetmişti. PKK de bunu, “21. Yüzyıl Manifestosu” adı altında benimseyip, deklare etmişti. Keza bu anlayıştan hareketle PKK’ye silahsızlanma çağrısı yapmış ve gerilla güçlerini Kandile çekme talimatı vermişti. Devletin yasal düzenlemeler yapması halinde de bu güçler tamamen tavsiye edilerek, sisteme entegre edilecekti vs. vs.  Ancak kanla beslenen tüm ceberut devletler gibi Türk Devlet’i de farklı hesap-kitaplarla, bu topu taca atmayı tercih etmişti. Tarihin cilvesine bakın ki dün tekmeleyerek taca attıkları bu topu, bugün tekrar oyuna sokması için Öcalan’a yalvar yakar duruma düştüler. Boşuna söylenmemiş demek ki “Akılsız başın cezasını ayaklar çeker” diye.

Ve bu açıklama bir şeyi daha gösteriyor: PKK ve devrimci sol-sosyalist güçlerin ve keza halkın önemlice bir çoğunluğunun “baş düşman” ilan edip, bir an önce iktidardan alaşağı etmeyi hedeflediği dinci faşist Erdoğan iktidarı, Öcalan ile kurduğu bu yeni ittifakla, karşıtı cepheyi bir şekilde, içten parçalamayı başarmış oluyor. Yani Öcalan bununla, Erdoğan iktidarına yeni bir “hayat öpücüğü” armağan etmiş olacak.

Öcalan’ın; “aynı zamanda demokratik bir dönüşüm için de çok kıymetli bir kılavuz” olacağı şeklindeki bu varsayımı ise, tamamen gerçek dışı, boş bir beklenti ve ötesinde başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye halkını aldatmaya dönük, demagojik bir söylemdir. Çünkü Erdoğan’ın hem 20 küsur yıllık icraatları, hem varmak ve yaratmak istediği “ılımlı şeriat sistemi” ve hem de kendisi gibi suni İslamcı şeriat özlemcisi güruhun Suriye’de iktidarı ele geçirmesinden duyduğu şehveti sevinci ve coşkusu bunu yeterince açık bir şekilde gözler önüne sermektedir. Dolayısıyla da buna hiçbir şekilde “pozitif katkı” sunulamaz.


Forum: Halil Gündoğan – 02.01.2025

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑