Published on Ocak 8th, 2025
0Kendini öğren, tanı, anla, bil | Gül Güzel
Onurlu Özgürlük sevdalısı bir kadın olarak, bu konuda ilk önce Maurice Nicoll’ün bir tespitiyle başlamak istiyorum, ’’Özgürlüğün ve bu alanda çalışmaların ne denli güzel olduğunu anlamak, görmek için, onun varoluş nedenlerini ve ne anlama geldiğini çözmek lazım. Bu ise, yıllarca hapishanede kaldıktan sonra, içeriye bir yabancının girip size bir ANAHTAR uzatması kadar güzel bir şeydir. Ancak, siz hapishanede elde ettiğiniz alışkanlıklardan dolayı bu anahtarı ret edebilirsiniz ve aslınızı unutmuş olabilirsiniz’’ der.
Bu konu çağımızda da ele alındığında, maddi değerler, bilime baskın çıkıp onu dışlıyor. Hertürden tutucu inançlar da, materyalizm ve bilimin birleşik kuvvetlerince saldırıya uğruyor. Birçok insan bu durumdan hoşnut olmasa da, materyalist, bilimsel ya da inançsal yaklaşımlı da olsa, onlar için önemli olan daha tatmin edici bir yaşam tarzıdır. Kısacası bir kesim insan kendilerini bunun üstünde ya da dışında buluyorlar. Bu kişiler, bugüne kadar söz konusu olanlardan daha derin yaşamsal nedenler arıyorlar ve de kendilerini çeken şeylerin peşindeler. Yani, bir türlü keşfedemedikleri ve yaşamlarına gerçek bir anlam ve amaç katacak doyurucu bir şeyler arıyorlar.
Colin Gilson,’’ The Outside’’(Dışardakiler), sıradan bir yaşamı anlamsız ve amaçsız bulan bir sınıfın ortaya çıktığını göstermektedir. Bu insanlar, içinde daha fazla varoluş nedenleri taşıyan bir başka yaşam tarzı olduğunu içgüdüsel olarak sezmektedir. Bu, geleneksel tutucuların yolu olabileceği gibi bilimsel materyalizmin yolu da olabilir. Bu tür insanlar günümüz yaşantısının dışındadırlar. Hem tutuculuk penceresinden hem de onun dışından bakabilmektedirler. Başka bir deyimle, sağ ya da sol, tutucu veya değil, hangi taraftan olursa olsun, bugünkü yaşantımızın çok yüzeysel olduğunun farkındadırlar…
İÇREK (EZOTERİK/BATINİ)
Gilson, deneyimlerine dayanarak, insanın en derin isteklerine doyum sağlayan ve onu Evrenin daha derindeki gerçeklerine ulaştıran gerçekçi inanca ihtiyaç duyduğunu tespit eder. Bu konuda Rus asıllı Gurcief’in, varoluşun gerçek anlamına ışık tutan çalışmasına dikkat çekerek yönlendiriyor; fakat yanıtlama işini Shav’a bırakıyor. Nedense, Shav da insanın evrensel gerçek ve varoluşuna bağlayan bir yaşam tarzını gösteremiyor. Onun Hayat Enerjisi, Teorisi ancak entellektüel düzeyde ve yalnız düşünce olarak kalıyor. İnsan bir konuyu anlamak için, yalnızca düşünmenin yeterli olduğunu zanneder.
Yaratıcı yaşam(dinamik yaşam) gerçek inancın asıl amacıdır. Oluşumun temel yasalarını anlayarak ona paralellik sağlayan inanç, gerçeklik taşır. Oysaki bir çok kişi böylesi yasaların varlığından kuşku duyacaktır. Kanıtlanmamış olsa da, bir hipotez(varsayım) olduğunu kabullenmeliyiz ki, yaşamın amacının bile anlaşıldığı bir dünyada doğru yolu bulabilelim. Aslında inançsal olmak, yaratıcı olmayı gerektirir. Bu da temel yasalarıyla insanın iç güçlerinin birbiriyle uyum halinde olduğu bir yaşam tarzıdır. David Hume’nin,’’birşeyin güzelliği, onu izleyenin ruhunda gizlidir’’demesi gibi
İnançsal, Materyalist, Bilimsel, Tutucu olan veya olmayan ya da daha başka çizgilerin dışına çıkan bir yaklaşımla, bu yaşam tarzına ulaşabiliriz. Gurcief varoluşun gerçek anlamına ışık tutandır.
Düşüncelerimizi aynı yöne çeken-başka bir açıdan da olsa bir başka kişi de, Hint asıllı Krişhnamuti’dir. Onun yazıları bizi yaşam konusunda alışageldiğimiz düşüncelerden uzaklaştırır. Onun yazılarını okurken, içinde yaşadığımız dünyaya tamamen yabancı, farklı bir düşünce ve anlamlar dünyasına gireriz. Ona göre sıradan yaşamanın tekdüze ve doyumsuz oluşunun nedenleri vardır. O nedenleri anladığımızda, bütün değer yargılarımızın ve görüşlerimizin hatalı olduğunu fark ederiz. Bu hatalı görüşler yüzünden doygun bir biçimde yaşayamıyoruz ve yaşamın derinliklerini kavrayamıyoruz.
Krişnamurti sıradışı-alışılmadık şeylerden söz ettiğinde onu anlamak kolay olmayabiliyor. İnançlarımızı hep aynı tarzda düşünüyor ve alışkın olduğumuz düşünce tarzının dışına çıkamıyoruz. Bu da bütün sorunların kaynağıdır. Sürekli aynı yollarda yürüdüğümüz için yaşamı anlayamıyor ve onun getirdiği sorunlara doyurucu çözümler bulamıyoruz. Oysa yaşamın gerçeklerine tam anlamıyla ulaşmak, bu düşünce tarzının yanlışlığını farketmekle mümkündür. Mesela biyolojik olarak kadın ve erkeklerdeki kromozonları örnek verebiliriz. Kadında bulunan X Sperma/kromozonu ile erkekteteki X Sperma/kromozonu birleştiğinde KIZ; kadındaki X kromozonuyla, erkekteki Y kromozonu birleştiğinde ERKEK çocuk oluşması gerçeği gibi… halbuki yaşadığımız bu bilim çağında bile, evli olduğu kadından erkek çocuğu olmadığı bahanesiyle 2-3 defa evlenen erkekler hala kendi üretemedikleri Y kromozonun bahanesiyle çok evliliği kendine vacip görüyor…Ama tersini düşünmek bile mevcut Yakın Doğu toplumları düzeyinde hala bir kadın için hem ahlak düzeyini aşar, hem de yaşamının katliamla son verilmesine neden olur. Bu ve buna benzer düşünce tarzlarının yanlışlıklarını farkettiğimzde özgür ve daha kesin bir şekilde yaşamın anlam ve gerçekliği konusuna yaklaşabiliriz.
Artık sıradan düşünmeye kesinlikle ara vermek gerekir. Eğer en derinde kalmış iç güdülerimizi doyurmak ve gerçekle yüzyüze gelmek istiyorsak, önce bu yeni ve bilimsel yeni düşünsel tarzını öğrenmemiz gerekiyor. Yaşamın sorunlarını tümden çözecek tek anahtar insanın kendi kendisini dıştan, içten ve derinlemesine öğrenmesi, anlaması, bilmesi ve tanımasının gerekliliğidir.
Eski Yunandaki günlerle, bugünkü modern Avrupa, Amerika ya da başka bir yerdeki yaşantının esası aynıdır. Gözlerimizi açıp da kendi kendimizin farkına varırsak, kendimizi gerçekten anlamaya giden yolda iyi bir başlangıç yapmış oluruz ve gerçek amacımıza ulaşabiliriz. Gerçek ve içsel bir amaç olduğunda hayat yaşamaya değer! diyor ve benzeri bir yazımda görüşmek üzere iyi okumalar diyorum.
Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 08.01.2025