Published on Temmuz 30th, 2024
0Sovyetler Birliği’nde sinema | Cihan Yıldız
Ekim Devrimi’nin ardından sinema ile toplum arasında kurulan yoğun bağ, sinemanın kapitalist/emperyalist ülkelerde rastlanmayan bir ölçüde toplumsal yaşamı beyaz perdeye yansıtmasına yol açtı.
Lenin ve sinema
Lenin, 1907’de Bogdanov’la kitlelerin eğitimi ve öğretimi üzerine tartışıyordu. Bu tartışmada Lenin, sinemanın ilkel tüccarların elinde zarar göreceğini ve kitleleri sürekli yozlaştıracağını söylüyordu. Lenin şöyle diyordu: “Ama kitleler doğal olarak sinemayı ele geçirdiklerinde ve sinemaya sosyalist kültürün gerçek militanları egemen olunca kitlelerin eğitimini en güçlü araçlarından biri olacaktır.”Lenin, sinemanın kitleler üzerindeki etkisinin ve propaganda gücünün farkında idi. (1)
Mart 1919’da Rusya Komünist Partisi VIII. Parti Kongresi toplandı. Bu kongrede parti programı karara bağlandı. Komünistlerin halk eğitimi bağlamındaki görevlerini kapsayan bölüm bizzat Lenin tarafından kaleme alındı. Bu bölümün 7. maddesi şöyledir:
“7- Sovyet devletinin, işçilerin ve emekçi köylülerin kendi girişimleriyle öğrenimlerini ve bağımsız bir şekilde eğitimlerini sürdürmelerinde kapsamlı yardım yapması (kitaplıklar, yetişkinler için okullar, halk okulları, konferans dizileri, sinemalar, stüdyolar vb. sağlanması).(2)
Sovyet sineması güncelliği yansıtan filmle başladı. Lenin’in düşüncelerinin Sovyet sinemasının gelişmesinde çok büyük etkisi vardı. Sovyet devleti, kültür ve eğitim politikalarını kitlelere yeni bir bilinçle aktarmak üzere biçimlendirdi; sinema da bu çizginin bir parçası olarak düşünüldü. Ekim Devrimi’nden sonra Lenin, sürekli olarak filmlerde emekçi kitlelerin sosyalist eğitimi için yararlanılması sorununu gündeme getirdi. Lenin, Parti Programı’na eklediği 7. Maddede, Sovyet iktidarının, işçilerin-köylülerin kendi kendilerini yetiştirmeleri ve geliştirmeleri konusunda çok çeşitli yardımının en önemli araçları olarak sinemayı da sayıyordu.
Bolşevikler henüz yolun başındaydı. Lenin, RKP’nin VIII. Kongresi için 1919 Mart’ında kaleme aldığı karar metninde diğer şeylerin yanında pratik çalışma bağlamında şöyle diyordu:
“Sinema, tiyatro, konserler ve sergiler vb. eğer köylere ulaşabiliyorlarsa (bunun olması için gerekli olan tüm çabalar sarf edilmelidir), bu etkinlikler, komünist propaganda için toplantı ve konuşmalarla birleştirerek kullanılmalıdır.” (3)
Bolşevikler, sinema sanatının eğitim alanında sosyalizm ilkelerinin benimsenmesinde etkili bir rol oynayabileceğine inanıyorlardı. O dönemde sinema sessizdi, görselliği ağır basıyordu. Sovyetler Birliği’nde okuma-yazma oranı istenilen düzeyde değildi. Sinema, değişik dillerin konuşulduğu Sovyet coğrafyasında geniş yığınlarla iletişim kurulmasını kolaylaştırıyordu. Sinema, Ekim Devrimi’nin hemen ertesinde ülke sokaklarını donatan resimli duvar afişlerinden çok daha güçlü bir propaganda aracı olabilme özelliği taşıyordu.
Lenin için sinemanın kırsal kesime ulaşması büyük önem taşıyordu. Batı’da, Amerika’da tarımın nasıl yapıldığını, fabrikalarda işçilerin nasıl çalıştığını gösteren filmlerin geniş yığınlara gösterilmesini istiyordu. Lenin’in 1920’de Eğitim Halk Komiseri Lunaçarşki’ye şöyle diyordu:
“İşleriniz iyi bir örgütlenmeyle yürümeye başladığı, memleketin durumu düzeldiği vakit bazı ödenekler alacaksınız. Filim yapımını genişletmeli, özellikle sinemayı kitlelere ulaştırmalı, kentlere, en çok da köylere sokmalısınız. Siz ki sanat koruyucusu geçinirsiniz, bütün sanatlar içinde sizin için en önemlisinin sinema sanatı olduğunu hatırınızdan çıkarmamalısınız. (4)
Sovyetler Birliği’ndeki sinemacıların bir bölümü Çarlık dönemine bağlı kalmaktan kurtulamıyor, melodram ağırlıklı filmler çevirmeyi sürdürüyorlardı. Bu dönemde malzeme sıkıntısı çekiliyordu. Stüdyoların donanımı yoktu, ham film bulunamıyordu. Eski filmler yıkanıp temizledikten sonra yeniden duyarlı kılınmaya çalışılıyordu. İç savaşın sürdüğü bu yıllarda, sinemaya gerekli kaynakların bulunması için Lenin bütün imkânları zorlamaya çalışıyordu. Lenin için Ekim Devrimi’nden sonra, sinemadan yararlanma sorunları büyük önem kazanmıştı. Sinema sadece kitlelerle iletişim kurmanın aracı değil, aynı zamanda işçilere-köylülere bilinç taşıma, aydınlatma işlevini de görüyordu.
Sinemada ilk adımlar
Sovyet devleti, yeni sinema anlayışının yerleştirilmesi için örgütsel ve pratik adımlar atmaya, film gösterileri düzenlenmeye başlandı. Sinema alanının kontrol altına alınması için Moskova ve Leningrad’da “Film Komiteleri” kuruldu. İç savaşın sürdüğü bir dönemde, savaş sadece cephelerde değil, ülke içerisinde de Sovyet devletine karşı sabotajlar yapılmaktadır. “Tüm-Rusya Film Şirketleri Derneği”, sinema alanında atılmaya çalışan adımları boşa çıkarmaya çalışan, filmleri imha eden, film makineleri ve kopyalama atölyelerini yok ediyordu. Sovyet devleti, devrim sinemasını sabote eden provokatörlere karşı mücadeleye başladı.
27 Ağustos 1919’da yayınlanan bir kararnameyle sinemacılık alanı devletleştirildi. “Fotoğraf ile sinema ticaret ve endüstrisi gerek örgütlenme gerek teknik araçların, ham maddelerin sağlanışı ve dağıtımı bakımından bütün Rusya Sovyet Federal Sosyalist Cumhuriyeti topraklarında Eğitim Halk Komiserliği’nin denetimine geçmiştir.” (5) “Moskova Film Komitesi, RSFSC Halk Eğitimi Halk Komiserliği Tüm Rusya Film ve Foto Dairesi’ne dönüştürüldü, bu daire devleştirmeyi uyguladı (18 Eylül 1919). Bununla Sovyet filminin gelişmesinin temeli yaratıldı. Ocak 1919’da Tüm Ukrayna Film Komitesi kuruldu; Nisan 1921’de Gürcistan’da, Sovyet filminin ulusal cumhuriyetlerdeki gelişmesinin çıkış noktası olarak Halk Eğitimi Komiserliği Film Seksiyonu kuruldu.” (6)
Sinema, Halk Eğitim Komiseri Anatoli Lunaçarski’ye bağlandı. Anatoli Lunaçarski, bu yeni sanat ve kültür alanında yepyeni bir anlayışın yaratılması gerektiği görüşündeydi. İç savaşın devam ettiği, ekonomik ambargonun ülkeyi yokluklara sürüklediği bir ortamda, yeni bir sanat anlayışının yaratılması için pratik adımlar atılıyordu. Sosyalizmin sinema anlayışını benimseyen sinemacıların çoğu eğitim için yurtdışına çıktı.
1921’de yürürlüğe giren Yeni Ekonomik Politikanın sinema alanında da etkileri oldu. YEP döneminde Sovyet sineması yeni bir temele oturtuldu. Sinema alanında kaynak yaratma yoluna gidildi. Sinema salonlarından sağlanan bilet gelirleri, film yapımında kullanıldı. Haber filmlerine, belgesellere öncelik tanındı. Sinema trenleri oluşturuldu, vagonlar sinema salonuna dönüştürüldü. Trenler ülkenin en uzak köşelerine gitti, durulan her köyde, kasabada halka filmler gösterildi. Trenlerdeki görevliler, gidilen yerlerde haber ve belge filmleri çekti. Bu çekimlerin eğitici ve öğretici yanları, belgesellere ve haber filmlerine öncelik tanınmasına yol açtı. Bu dönemde stüdyoların çalışamaz durumda olması sonucu, dekor, oyuncu, elektrik gibi giderlerden kaçınma isteği, kurmaca film yapımını sınırlıyordu. Kurmaca film sayısı, ancak 1920’lerin ortasından sonra artmaya başladı.
1922’de “Halk Eğitimi Halk Komiserliği Tüm-Rusya Film ve Foto Bölümü”, “Devlet Sinematografi Komitesi” (Goskino)’ya dönüştürüldü. Film dağıtım yetkisi Goskino’ya verildi. Goskino, film dağıtımının yanı sıra kendisi de filmler üretmeye başladı. Yeniden inşa yıllarında sinema ulusal cumhuriyetlerde de büyük atılım yaptı. “Tüm-Ukrayna Film ve Foto Bölümü” 1922’de uzun metrajlı filmler yapmaya başladı.
1924’te “Goskino”, “Sovkino” (Devlet Sinematografi Komisyonu)’ya dönüştürüldü. Yeni sinemalar açılmaya başlandı. 1925’de Sovyetler Birliği’nde 450 projektör vardı. Projektör sayısı 1929’da 4 bin 300’e çıktı. Sinema dergileri, sinema gazeteleri yayınlanmaya başladı. 1920’li yıllarda, kültür filmleri, ajitasyon ve propaganda filmleri, popüler bilimsel filmler, eğitim için ders filmleri ve bilimsel araştırma filmleri yapıldı. 1920’li yıllarda Sovyet komedi filmleri, burjuva komedisine karşı mücadele içinde gelişti. Çocuk eğitimi bağlamında da çocuk filmi yapıtları ortaya çıktı.
Devrimin ilk yıllarında sinema tekniği üzerine yeni yaklaşımlar ortaya konuldu. L. Kuleshov, D. Vertov, S. Eisenstein ve V. Pudovkin öne çıkan isimler oldu.1921-1924’te Sovyet sinemasında başlıca üç akım öne çıkıyordu. “Sinema-Göz”, “Egzantrik Oyuncu Fabrikası” (FEKS) ve Lev Kuleshov’un “deneme laboratuvarı” idi. Bu akımların yanında, günceli yansıtan sanatçı gruplarda ortaya çıktı.
“Deneme laboratuvarı”: Kuleshov’a göre; sinemanın üstünlüğü kurguda yatmaktadır. Lev Kuleshov açısında önemli olan oyuncu değil, kurgudur. Oyuncu, yönetmenin istediği davranışları yerine getiren, duyguları vurgulayan bir aracıdır yalnızca. Sinema, oyuncudan ve tiyatrodan bağımsız olmalıdır. Kuleshov, bu düşünceler temelinde sinemanın üstünlüğü olarak nitelendirdiği kurgu üzerine çeşitli deneyler yaptı. Her planın önceki ve sonraki plana oranla yeni bir anlam yüklendiği sonucuna vardı. Önceki ve sonraki planların değişmesinin, ortadaki planın başka bir anlam yüklenmesine yol açtığını belirten bu yaklaşım “Kuleshov Etkisi” olarak bilinmektedir. Kuleshov’un öğrencisi olan Pudovkin ise, kurguyu çeşitli film parçalarını kronolojik bir sıraya göre yapıştırmak olarak ele alan yaygın anlayışı eleştirir; kurgunun gerçek yaşantının olayları arasındaki bağların ortaya çıkarılması ve filmde gösterilmesi olduğunu belirtir. Bu nedenle kurgu, yönetmenin kültür düzeyini belirlemekte ve onu hayatı yalnız tanımaya değil yorumlamaya da zorlamaktadır.
Kuleshov’un laboratuvarı Devlet Sinema Okulu’nda idi. Lev Kuleshov, Vertov’la birlikte Sovyet sinemasının ilk büyük kuramcıları olarak kabul edilmektedir. Kuleshov, sinemanın öbür sanatlardan bambaşka özellikleri olduğuna, yepyeni bir sanat olarak ayrı kurallara, kanunlara dayandığına inanıyordu. Bu kural ve kanunları ortaya çıkarmak amacıyla atölyesini bir “sinema laboratuvarı” kılığına soktu. Sinema alanında “laboratuvar deneyleri” denebilecek çalışmalara girişti. Bu çalışmaların çoğunu ham madde yokluğundan dolayı filmsiz olarak yapıyordu. Böylelikle bir dizi “filmsiz film” çalışmalarıyla kurgu, filmsel uzay ve zaman, filmsel gerçek gibi alanlarda yepyeni buluşlar ortaya koydu.
“Sinema-Göz”: “Sinema-Göz” tezini geliştiren Dziga Vertov’dur. Vertov, sinemayı kendine yabancı bütün öğelerden, özellikle sinemaya en yakın sayılıp o tarihlerde bu genç sanatı egemenliğine alan tiyatro öğelerinden temizlemek istiyordu. Vertov’a göre sinemacının baş görevi gerçeği olduğu gibi, meydana geldiği anda yakalamaktı. Sinemacı bu gerçeği film parçalarına aktarmalı, sonra bu parçaları kurgu aşamasında ham madde olarak işleyip yapıtını meydana getirmeliydi.
Vertov’un sinemadaki kuramı da kurgudur. Vertov’a göre; sinemacının işi nesnel olarak saptadığı film parçalarıyla başlar. Sinema yapıtı bu parçaları ölçüp biçerek, aralarında bağlantı kurarak, seçme yaparak oluşturacaktır.
Sinemaya yönelik bu kuramsal yaklaşımlar, Sovyet sinemasının özgün bir niteliği idi. Sovyet iktidarı yeni insan ve yeni toplum anlayışını geliştirmek istiyordu. Bu nedenle Sovyet iktidarının niteliğinin ortaya konulması açısından Vertov’un yaklaşımı önemli idi. Bu yaklaşım, burjuva estetik değerlerine bir meydan okumaydı. Bu yaklaşım, sanatın işlevini gerçeğin yansıtılması olarak tanımlamadır. Bu yaklaşım, kurgu yoluyla insanlarda duygu ve yeni bir bilinç yaratma isteği eski anlayıştan belirgin bir kopuşa işaret etmektedir.
1920’li yıllar Sovyet belgesel sinemasında güçlü atılım yıllarıdır. Yaratıcısı Dziga Vertov’dur. Vertov’un ilkeleri, yeni gözlem ve görüntü alma ilkelerinin teori ve pratiğini geliştirmiştir. Otantik yaşamı ansızın yakalamak için görünmez kamera yönteminden yararlanmıştır. Maskesiz, makyajsız insanları poz vermeden yakalamak, düşüncelerini okumak, karakterlerine nüfuz etmek için belgeselciliğin bütün olanaklarından yararlanmaya çalıştı.
“FEKS (Eksantrik Oyuncular Fabrikası)”: 1921’de genç tiyatrocular tarafından, sosyalist tiyatroda bir dönüşüm yaratmak amacıyla kurulan FEKS kuruldu. Grigori Kosintzev, Leonid Trauberg ile arkadaşlarının kurduğu FEKS, “Sinema-Göz”ün tersine tiyatronun bütün öğelerini benimsemekle kalmıyor, bu öğeleri en aşırı yolda kullanıyordu. FEKS hem sinema hem de tiyatro topluluğuydu. Ağırlık noktası olarak oyuncuyu ön plana çıkarıyor, oyuncuyu bir karikatür, bir kukla görünüş ve davranışıyla kullanıyordu. FEKS’in amacı sirk, vodvil (çok hareketli ve eğlenceli bir konusu olan, şarkılara da yer verilen hafif güldürü) ve pantomim geleneklerinden esinlenerek sosyalist tiyatroda bir dönüşüm yaratmaktı.
AJİT trenleri
İç savaş, “Savaş Komünizmi” ve “Yeni Ekonomik Politika” döneminde, Bolşevikler tarafından propaganda amaçlı lokomotif motoru, özel tasarlanmış yardımcı donanımlar içeren trenlere, arabalara ve gemilere “AJİT” ismi verilmişti. “AJİT” trenleri, Tüm-Rusya Merkez Yürütme Komitesi’nin önderliğinde tüm ülkeye sefer yapıyordu. Kameramanlar, Kızıl Ordu birliklerine eşlik ediyor ve birçok belgesele imza atıyorlardı. 1918-20 yılları arasında, halkı Kızıl Ordu’ya katmak, buğdayını devlete vermek, düşmana karşı uyanık olmak gibi konularda uyarı amaçlı yüze yakın film yapıldı. Sınıf mücadelesinin vurgulandığı bu filmlerde biçimden çok içeriğin kolayca anlaşılmasına önem veriliyordu.
“AJİT” trenleri, Sovyet sinemasının en belirleyici özelliklerinden biri olarak isimlendirilen AGİTKA” film türüdür. Çoğulu “AGİTKİ” olan bu ajitasyon filmleri, kurmaca ya da yarı kurmaca olay örgüsü olan, kısa süreli ve mesaja indirgenmiş politik kısa filmlerdir. Bu kısa filmler “Devlet Sinema Okulu” tarafından yapıldı. 1918-1921 yılları arasında 50 kısa politik film ortaya çıktı. Bu politik kısa filmlerin hedef kitlesi okuryazar olmayan ya da eğitimsiz köylüler ve askerlerdi. Filmlerde genellikle “Beyaz Ordu”, “Ortodoks Kilisesi”, işgal kuvvetleri, cehalet, açlık ve tembellik gibi konular işleniyordu.
“AJİT” trenleri, sinemaya kültür ve eğitim politikaları içinde önemli bir konum kazandırıyordu. Bu filmlerde, gösterimin kısa olması, siyasi ve ekonomik mesajların verilmesi sonucu okuma yazma bilmeyen, eğitimsiz ve farklı diller konuşan halkların bilinçlenmesinde önemli bir rol oynadı. Siyasi-ekonomik mesajlar içeren filmler, ajitasyon trenleri ve gemilerinin etkinliği, Sovyet iktidarı için çok önemli idi. “Lenin”, “Kızıl Doğu”, “Sovyet Kafkasya”, “Kızıl Kazak”, “Ekim Devrimi” isimli trenler ve “Kızıl Yıldız” isimli gemi ile filmler çok sayıda insana ulaştı. AJİT trenleri çok gelişmiş bir organizasyona sahipti. “AJİT” trenlerinde siyasi faaliyetler için görevlendirilmiş işçiler, teknik asistanlardan oluşan kompartımanlara bölünmüştü. Bu kompartımanların en önemlileri tanıtım ve ajitasyon konuşmalarından sorumlu “Politik Bölüm”, gerekli propaganda materyallerini hazırlamakla yükümlü “Enformasyon Bölümü”, gazete, el ilanı ve posterlerin yayınını organize etmekten sorumlu olan “ROSTA Bölümü” idi. AJİT trenleri filmlere konu oldu. 1919’da “Kızıl Yıldız” gemisinin çalışmaları filme alındı, 1922’de “Lenin” treni üzerine bir film yapıldı.
Tüm dünyada 1905’e kadar film izleme yerleri; vodvil evleri, lunaparklar ve fuar alanlarıdır. Daha sonra zengin ve eğitimli sınıfların sinemaya ilgilerinin artmasıyla, 1905’ten sonra kalıcı sinema salonlarına eğilim başladı. 1896-1912 yılları arasında sinemanın ekonomik değeri artarak, uzun metrajlı filmler yapılmaya başlandı. 1913-1927 arasındaki dönem sessiz sinema dönemidir. 1930’lara kadar Sovyetler Birliği’nde yapılan bütün sinema filmleri sessiz filmlerdir. Sovyetler Birliği’nde sessiz sinemanın öncüleri Kuleshov, Vertov, Eisenstein ve Pudovkin’dir.
Sovyetler Birliği’nde sessiz sinema “Devlet Sinema Okulu”yla en gelişmiş duruma ulaştı. Sessiz sinema, kendi başına bir sanat, kendine özgü kuralları olan, belli ilkelere dayanan bir sinema idi. Sesli sinemanın ortaya çıkması ile birlikte sessiz sinema da süreç içerisinde giderek yok oldu.
Sesli sinema ve atılım yılları
XVI. Parti Kongresi, sinema sanayinin daha da geliştirilmesi direktifini verdi. Pravda da yayınlanan “Bolşevik Yola” başlıklı bir makalede, sinemanın belirli eksiklikleri saptanarak, tüm sinema alanlarında kapsamlı bir plan ortaya konuldu. “Bunun üzerine sinemanın teknik donanımı ve işlenmemiş film üretimi için yerli bir temel yaratıldı; sinema salonlarının sayısı önemli oranda artırıldı ve Moskova, Leningrad, Kiev vs.de film atölyeleri renove edildi veya yeniden yapıldı ve PiG. Tager ve A.F.Şorin sistemine göre sesli film temeline geçirildi. Tüm birlik için film merkezi olarak “Sovkino”nun yerine “Soyuzkino” geçti (1930); “Soyuzkino” daha sonra (1933) SSCB Halk Komiserleri Konseyi Film ve Foto Endüstrisi Genel Müdürlüğü” hâline geldi.” (7) Sovyetler Birliği’nde iletişim ve haberleşme alanında yaşanan sanayileşme, endüstrileşme yeni perspektifler sunuyordu. Sesli film, radyo ve teknik sosyalist kültürün kitleler arasında yaygınlaştırılmasına hizmet ediyordu.
Sovyet sinemasında ilk sesli film olarak Nikolay Ekk’in “Yaşam Yolu” (1931) filmidir. Sesli filmlere geçiş avangart sinemacılar arasında çeşitli tartışmalara neden oldu. 1928’de başlayan bu tartışmalarda Eisenstein, sessiz filmi “şiir”, sesli filmleri ise “düzyazı” olarak nitelendirdi; sinemada ses öğesine Pudovkin, Eisenstein ve Aleksandrov kaleme aldıkları bir bildiriyle karşı çıktılar. (8) Bu bildiride sesin, ancak görüntü gibi kurgulandığında ve görüntüyle uyumsuz biçimde kullanıldığında anlatıma katkı sağlayabileceği vurgulandı. Rekin Teksoy bu dönem hakkında şu bilgileri veriyor:
“Sinema salonu sayısı kısa sürede 2000’den 9800’e yükselmiş, 1929’da yürürlüğe giren ilk beş yıllık planın ardından bu sayı 29 bini bulmuştu. Sessiz dönemde 1000’ni aşkın kurmaca film çevrilmişti. Sesli sinemanın yeni donanımlar gerektirmesi, sesli sinemaya geçişi geciktirdi. Bu nedenle 1935’e dek kimi filmler yine sessiz olarak çekildi. 1935’te sesli film gösteren salon sayısı 500’ü bulmuştu (1939’da bu sayı 15 bine ulaşacaktı). Sesin, sinemanın eğitici özelliğini daha da artırması, 1930’ların sinemacılarını, günlük sorunları ve kültürel birikimleri daha değişik olan kırsal kesim seyircilerine yöneltti. Burada sinemacıların yönelmesinden çok, yönlendirilmesinden söz etmek daha doğru olur.” (9)
Sesli sinema dönemine geçiş, 1928-1932 yılları arasında gerçekleşti. Sovyet sinemasının sesli döneme geçişin en önemli yönetmeni Sergey Yutkeviç’dir. 1930’lu yılların Sovyet sineması dünya sinema tarihinde ender görülen bir olgudur. Sovyet sinemacıları sesli sinemanın en büyük estetik problemleri- ni çözdü, dilini zenginleştirdi. Sinema sanatı sosyalist kazanımları ve alışkanlıklarıyla yeni insanın gelişme süreçlerinin çözümlemesine yer verdi. 1931’de ilk defa Sovyetler Birliği’nde iki renkli film yapıldı.
Venedik (1934) ve Moskova (1935) Uluslararası Film Festivallerinde, Sovyet filmleri büyük başarılar kazandı. Teknik filmler için özel çekim atölyeleri kuruldu. Bilim ve bilgi film tiyatroları açıldı. Okullar projektörlerle donatıldı. Bilim ve teknik üzerine bilgi veren özel bir haftalık panorama yaratıldı. 1938’de, “SSCB Halk Komiserleri Konseyi”nin bünyesinde bir film komitesi kuruldu. Film komitesinin görevi; film yapımı ve dağıtımının merkezi olarak yapılması ve SSCB’de sinema sayısının artırılması idi.
1939’da Sovyet sinemasının geldiği aşama şöyledir: 1933-1934 yıllarında sinema sayısı (dar film sinemaları hariç) 201 bin 9377’dir. 1938-1939 yıllarına gelindiğinde sinema sayısı (dar film sinemaları hariç) 220 bin 371’e yükseldi. Sesli sinema sayısı 1933-1934’te 522’dir. 1938-1939 yıllarında sesli sinema sayısı 21 bin 872’ye yükseldi. (10) 1952’de yapılan XIX. Parti Kongresi’nde, “1939’dan beri sesli film gösterme cihazlarının sayısı üç katına ulaştı” (11) tespitleri yapılmaktadır.
Çarlık Rusya’sında 1917’de 859 gazete yayınlanıyordu ve bunların toplam tirajı 3 milyonu bulmuyordu. 1939’da gazetelerin yıllık tirajı 7 milyarı geçiyordu. Devrimden önce kitapların baskı sayısı 5-10 bini geçmezken, Sovyet iktidarı döneminde, onlarca dilde, milyonlarca baskı adedine ulaştı. Örneğin, Puşkin 1939’a kadar 66 dilde 30 milyonu bulan bir sayıda basıldı. Tolstoy, Sçedrin vb. Rus klasiklerinin eserleri milyonlarca basıldı. Maksim Gorki’nin eserleri Çarlık Rusya’sında Rusya halklarının dillerinde hemen hemen hiç yayınlanmazken, Sovyet iktidarı yıllarında, 61 dilde 40 milyon adet basıldı. Eski Rusya’da 153 tiyatro vardı, oysa Sovyetler Birliği’nde 1939’da tiyatro sayısı 790’a ulaşmıştı.
İkinci Dünya Savaşı ve sonrası
Savaşın ilk yıllarında sinemalarda yurtsever ve anti-faşist filmlerinin gösterimine ağırlık verildi. 1946, savaş sonrası ilk yıldır. Sovyet halkı, faşist saldırganlarla yürütülen anavatan savaşında zaferle çıktıktan sonra barışçıl çalışmalara yöneldi. Sovyet devleti, bütün gücünü savaşın ağır sonuçlarını ortadan kaldırmaya, sosyalizmin sağlamlaştırılması ve geliştirilmesine yoğunlaştırdı. Bu görevlerin yerine getirilmesi mücadelesinde Sovyet halkı, ülkenin ve devletin çıkarlarının tüm gereklerini yerine getirmeye çalıştı. Sovyetler Birliği, savaşta zarar gören sinemayı yeniden düzenlemekle işe başladı. 1946’da sinema işleri için ayrı bir bakanlık kuruldu. Bununla birlikte filmlerin niteliğinde savaştan öncekine göre bir düşüklük göze çarpıyordu.
“Sovyet sineması Alman işgalinden çok olumsuz etkilenmiştir. G. Sadoul’un verdiği rakamlara göre, ‘1940’ta SSCB’de kır kesiminde dolaşan (bu kesimdeki yerleşik ve gezici gösteri yerlerinin sayısı toplam 18.000 dolayındaydı) gezgin sinemalar da dâhil olmak üzere 28.000 sinema salonu vardı. 1939’da 900 milyon seyirci sinemaya gitmişti ve bu sayı, aynı yıl Almanya, Fransa ve İtalya’da satılan toplam sinema bileti sayısından fazlaydı. Savaş 12.000 sinema salonunun yıkılmasına yol açtı ki, bu Sovyet-işletmelerinin yaklaşık %40’ını oluşturmaktaydı.’ Aynı şekilde çevrilen uzun metrajlı film sayısı da hızla düştü ve 194l’de 41’den 1945’te 20 dolayına indi.” (12)
Sovyetler Birliği’nde1941’den itibaren savaş temalı ve anavatan savunmasını konu alan filmler yapılmaya başlandı. 1940-1945 yılları arasında birçok yeni sinemacı yetişti. 1945 yılı, Sovyet halkının ve özgürlük tutkunu diğer halkların faşizm ve saldırganlık karşısında kazandıkları büyük zaferin yılı olarak tarihe geçti. Sovyet yazını, güzel sanatlar, sahne sanatı ve sinemanın gelişmesinde büyük başarılar sağlandı. 1917’de sinemanın içinde bulunduğu durum ile 1952’ye kadar gelinen yer arasında muazzam farklılıklar vardır. Ancak Bolşevikler eksikliklerini de tespit ediyordu. XIX. Parti Kongresi raporunda şöyle deniliyordu: “Yazın ve sanatta hâlâ birçok orta seviyeli, renksiz ve bazen düpedüz acemi yapıtlar yayınlanıyor ve bunlar Sovyet gerçekliğini çarpıtıyorlar. Sovyet toplumunun çok yönlü ve canlı yaşantısı bazı yazarların yapıtlarında donuk ve can sıkıcı gösteriliyor. Film gibi böylesine önemli ve popüler bir sanatta da eksiklikler henüz giderilmemiştir. Bizde büyük eğitici içerikli film yapmak iyi biliniyor, ama bu filmlerden hâlâ çok az çevriliyor. Filmciliğimiz bir yığın iyi ve çok yanlı filmler çıkarmak için tüm olanaklara sahiptir. Ama bu olanaklardan kötü bir şekilde yararlanılıyor.” (13) Sinema alanında daha ileriye gitmenin bir ölçütü de hataların, eksikliklerin tespit edilmesi idi. XIX. Parti Kongresi’nde yapılan tamda buydu.
Sonuç
Ekim Devrimi’nin ardından sinema ile toplum arasında kurulan yoğun bağ, sinemanın kapitalist/emperyalist ülkelerde rastlanmayan bir ölçüde toplumsal yaşamı beyaz perdeye yansıtmasına yol açtı. Sosyalizmin inşası döneminde, toplumsal sorunlar sinemaya yansıtıldı. Sesli sinemanın başlangıç yılları, SSCB’de sosyalizmin inşa edildiği, sömürücü sınıfların ortadan kaldırıldığı, kitlesel eğitimin büyük bir önem kazandığı bir dönemdir. Sessiz sinema döneminin en önemli yönetmenleri Kuleshov, Vertov, Eisenstein ve Pudovkin’dir. Sessiz sinema döneminde bini aşkın kurmaca film çevrildi. Sesli sinemanın teknik olarak yeni donanımlar gerektirmesi, sesli sinemaya geçişi geciktirdi. 1935’e kadar kimi filmler sessiz olarak çekilmeye devam edildi. Sovyet devleti, 1930’lu yıllarda sinemacıları kırlık bölgelere yönlendirdi. Sovyet sineması, sosyalizmin inşa edildiği, sömürücü sınıfların tasfiye edildiği bir dönemde sesli sinemaya, şiirden düz yazıya geçti. Sovyet sinemasının öncülleri olan Eisenstein, Dovçenko, Pudovkin, Kozintsev, Trauberg vb. lerinin çalışmaları şiirseldir. Yutkeviç, Ermler, Romm, Vasiliev Kardeşler vb. gibi yönetmenlerin çalışmaları ise düzyazıdır. Sovyet hükümeti, sesli sinemaya geçişten yana tavrını koydu. Friedrich Ermler ile Sergey Yutkeviç’in ortaklaşa yönettikleri “Karşı Plan” (1932), düzyazı anlayışının ilk önemli örneğidir.
Sovyetler Birliği’nde 30-35 yıllık sosyalizm inşasında, sinema alanında atılan adımlar muazzamdır. Sovyet sineması birçok yönetmen yetiştirdi. Bu yetişen yönetmenler uluslararası planda haklı bir üne kavuştular. Kimi kez yenilikçi, kimi kez gelenekçi ürünler veren bu yönetmenlerin filmleri de Sovyet sinemasının dünya ölçeğinde önem kazanmasında etkili oldu. Toplumsal gerçekçilik olarak adlandırılacak akımın temellerini atacak filmlere imza atıldı. Sosyalizmin sinema sanatında da kapitalist/emperyalist dünyadan niteliksel olarak ayrı olduğu, SSCB deneyimi ispatladı.
10 Temmuz 2024
Yararlanılan Kaynaklar
* ”Sinemanın Yüzyılı”, Giorgio Vincenti, Evrensel Basım Yayım, İkinci Basım, Eylül 2008, İstanbul.
* ”Sinema Tarihi”, Birinci Cilt, Rekin Teksoy, Oğlak Yayınları, Üçüncü Baskı, 2009, İstanbul.
* “Sinemanın Temel İlkeleri”, V.I. Pudovkin, Bilgi Yayınları, Haziran 1966, Ankara.
* “Edebiyat ve Sinemada Yaşayan Lenin”, s. 81, Sel Yayıncılık, Nisan 2009, İstanbul
* “Sinema Tarihi”, Gerard Betton, İletişim Yayınları, 1986, İstanbul.
* “SSCB Ansiklopedisi, Edebiyat ve Sanat”, Güney Kitaplığı, Şubat 2003, İstanbul.
* www. wikipedia.org.
Dipnotlar
(1) “Edebiyat ve Sinemada Yaşayan Lenin”, s.81, Sel Yayıncılık, Nisan 2009, İstanbul.
(2) “Gençlik Üzerine”, Lenin, s.284, Sol Yayınları, Mayıs 1977, Ankara.
(3) “Lenin ve Halk Eğitimi”, N. K. Krupskaya, s.41, Evrensel Basım Yayım, Ocak 2013, İstanbul.
(4) “Sinemanın Temel İlkeleri”, V.I. Pudovkin, s.8, Bilgi Yayınları, Haziran 1966, Ankara
(5) “Sinemanın Temel İlkeleri”, V.I. Pudovkin, s.8, Bilgi Yayınevi, Haziran 1966, Ankara.
(6) “SSCB Ansiklopedisi, Edebiyat ve Sanat”, s.221, Güney Kitaplığı, Şubat 2003, İstanbul.
(7) “SSCB Ansiklopedisi, Edebiyat ve Sanat”, s.234, Güney Kitaplığı, Şubat 2003, İstanbul.
(8) “Sinema Tarihi” Rekin Teksoy, cilt 1, s.140, Oğlak Yayınları, 2005, İstanbulSovyet Sinemasi.doc
(9) “Sinema Tarihi”, Rekin Teksoy, cilt 1, s.317, Oğlak Yayınları, 2005, İstanbul.
(10) “SBKP(B) XVI, XVII ve XVIII. Parti Kongre Raporları”, Stalin, s.260, İnter Yayınları, Haziran 1994, İstanbul.
(11) “SBKP(B) XIX. XX. Parti Kongre Raporları”, s.76, İnter Yayınları, Şubat 1989, İstanbul.
(12) “Sinema Tarihi”, Gerard Betton, s.63, İletişim Yayınları, 1986, İstanbul.
(13) “SBKP(B) XIX. XX. Parti Kongre Raporları”, s.76, İnter Yayınları, Şubat 1989, İstanbul
Sovyet sinemasının gelişimine imza atan yönetmenler
Dziga Vertov: (1895-1954) Sinema-Göz (Kino-Glaz) adını verdiği kuramıyla sinema tarihinde özgün bir yere sahiptir. Dziga Vertov, iç savaş yıllarında haber filmi “Sinema Haftası”nın yapımına katılarak sinemaya adım attı. Daha önce, kendi kurduğu küçük bir ses stüdyosunda, rasgele kaydedilmiş sesleri ve gürültüleri birleştirerek beste yapmayı denemişti. “Sinema Haftası”nın ardından, yine bir haber filmi olan “Sinema Gerçeği”ni yayınladı. Dziga Vertov kullanmadığı filmleri ayrıca değerlendirerek, “Devrimin Yıldönümü”, (1919) ve “İç Savaşın Öyküsü” (1922) gibi filmler de yaptı. Dziga Vertov’un ilk uzun filmi “Sinema-Göz” (1924), “Don Senfonisi” (1930), “Sovyet İleri!” (1926), “Dünyanın Altıncı Bölümü” (1926), “On birinci” (1928), “Kameralı Adam”dır (1929). Dziga Vertov’un “Don Senfonisi” ilk sesli filmdir. “Lenin Üzerine Üç Türkü” filmini 1934’te yaptı.
Lev Kuleshov (1899-1970): Lev Kuleshov, Sovyet sinemasında önemli bir yönetmendir. İlk filmi 1918 yapımı “Mühendis Praita’nın Tasarısı”dır. Kleshov’un önemli filmleri şunlardır: “Kızıl Cephe” (1920), “Bay Batı’nın Bolşevikler Ülkesinde Olağanüstü Serüvenleri” (1924), “Ölüm Işını” (1925 ), “Kanun Namına” (1926).
Vsevolod Pudovkin (1893-1953): Vsevolod Pudovkin, Lev Kuleşov’un öğrencisidir. Pudovkin’in en önemli yapıtları şunlardır: “Satranç Ateşi” (1925), “Ana”, “St. Petersburg’un Sonu” (1927), “Asya Üstünde Fırtına” (1929), “Minin ve Pozarskiy” (1939), “Suvorov” (1941), “Amiral Nakimov” (1947), “Zukovskiy” (1950), “Vasili Bortnikov’un Dönüşü” (1953).
Sergei Mihailoviç Eisenstein (1898-1950): Eisenstein’de Sovyet sinemasının önemli yönetmenlerindendir. İmza attığı filmler: “Grev” (1924), “Potemkin Zırhlısı” (1925), “Ekim” (1927), “Eski ve Yeni” (1929), Eisenstein, “Bejin Çayırı” (1937), “Aleksandr Nevski” (1937), “Korkunç İvan” (1943)
Aleksandr Dovçenko (1894-1956): Ukraynalı Dovçenko, Eisenstein ile Pudovkin’in sinema anlayışlarını bağdaştırarak filmler yaptı. En önemli filmleri şunlardır: “Aşkın Meyvesi” (1926), “Diplomatın Çantası” (1927), “Zvenigora” (1928), “Arsenal” (1929) “Toprak” (1930), “İvan” (1932), “Aerograd” (1935), “Shchors” (1939), “Miçurin” (1949), “Denizin Şiiri” (1958)
Vasiliev kardeşler: Georgi Vasiliev (1899-1946) ile Sergey Vasiliev (1900-1959) aynı soyadını taşıdıkları ve birlikte çalıştıkları için “Vasiliev Kardeşler” olarak anılır. İki kardeşim filmleri şunlardır: “Uyuyan Güzel” (1930), “Kişisel Bir İş” (1932), “Çapayev” (1934), “Voloçaev’in Günleri” (1938), “Çariçina Savunması” (1942). Georgi Vasiliev’in yaşamını yitirmesinden sonra Sergey Vasiliev iki film daha çekti. “Şipka Kahramanları” (1954), “Ekim Günlerinde” (1958).
Grigori Kozintsev (1905-1973) & Leonid Trauberg (1902-1990): Bu iki yönetmen “Eksantrik Oyuncu Fabrikası”nın kurucularıdır. Sahneye koydukları oyunları: “Evlilik” “Vneshtorg Eiffel Kulesi”. Filmleri: “Oktyabrina’nın Serüvenleri” (1924), “Mişka Yudeniça’ya Karşı”, (1925), “Palto”, (1926), “Küçük Kardeş” (1927), “Yeni Babil”, (1928), “Yalnız Kadın” (1929), “Maksim’in Gençliği”, (1937) 1939’da “Maksim’in Dönüşü”, (1939), “Vyborg Mahallesi” (1939), Grigori Kozintsev ile Leonid Trauberg’in son ortak filmi “Sıradan İnsanlar”dır (1945). Grigori Kozintsev daha sonra üç filme imza attı. “Don Kişot”, (1957), “Hamlet”, (1964), “Kral Lear” (1971).
Sergey Yutkeviç (1904- 1985): Sesli sinema döneminin en önemli yönetmenidir. Çektiği filmler şöyledir: “Danteller”, (1928), “Kara Duvak”, (1929), “Altın Dağlar”, (1931), “Türkiye’nin Kalbi Ankara” (1933 belgesel), “Tüfekli Adam”, (1938), “]akov Sverdlov” (1940), “Rusya Üzerinde Işıklar”, (1947), “En İnsancılı”, (1967), “İskender Bey”, (1954), “Othello” (1956), “Lenin Üzerine Öyküler” (1958), “Lenin Polonya’da” (1965), “Çehov’un Bir Aşkı” (1969), “Lenin Paris’te” (1981).
Toplumsal gerçekliği sinema perdesine yansıtan başka yönetmenlerde var. F, Ermler, M. Donskoy, 1. Piriev, A. Zarkhi, M. Kalatozov, M. Çiaureli, ve V. Petrov.
Cihan Yıldız – 30.07.2024