Published on Aralık 7th, 2024
0Türkiye’de demokrasinin çöküşü ve dönüşüm imkanları | Erkan Karakaplan
Platon’un 2500 yıl önce ve Cüneyt Kahraman’ın 30 yıl önce dile getirdiği devrimci demokratik mücadele ve eğitim arasındaki ilişki, günümüz Türkiye’sinde yaşananlar karşısında ürkütücü bir doğrulukla karşımıza çıkmaktadır. Son 22 yıllık süreç, Kahraman’ın ve Platon’un öngörülerinin ne denli güncelliğini koruduğunu gözler önüne sererken, aynı zamanda Türkiye’nin yaşadığı geri dönüşümün derinliğini de ortaya koymaktadır.
Platon’a göre, demokrasinin temel taşı eğitimdir. Eğitimsiz bir toplum, manipülasyona açık hale gelerek, demagogların ve diktatörlerin kolayca altettiği bir kitleye dönüşür. Yine Cüneyt Kahraman’ın “Lordlar kamerası ve Şövalyelere” atfen ezilenlerin mücadelesinden kopanların, Türkiye’de yaşanan burjuva sistemine karşı yürütülen devrimci mücadele ve bu mücadeleye bağlı önderliğin tasfiye girişimleri, bu tespiti acı bir şekilde doğrulamaktadır. Eleştirel düşünme becerilerinin zayıflatılması, ezberci bir örgütlü mücadele ve ezberci eğitim sistemine geçiş ve bilgiye erişimin kısıtlanması, zaten geri olan toplumun bilinçlenmesini engellemekte ve otoriter faşist yönetimlerin aleni yükselişine zemin hazırlamaktadır.
Medya, demokrasinin vazgeçilmez bir unsuru olmasını herkes dillendirmesine rağmen, Türkiye’de tek bir merkezden yönetiliyor ve manipülatif bir araç haline getirilmiş durumda. Yalan haberler, propaganda ve sansür, halkın doğru bilgiye ulaşmasını engelleyerek, siyasi baskıcı iktidarın istediği algıyı oluşturmaktadır. Bu durum, bu iki bilgelerin “mağara alegorisi”nde dile getirdiği gibi… insanların gerçeklikten koparılıp illüzyonlara mahkum edilmesi anlamına gelmektedir. Sol Sosyalist basında bu minvalde ciddi oranda gerilemiş ve misyonundan ıramış durumunda.
Popülizm, basit ve duygu sömürücü söylemlerle halkın desteğini kazanmayı amaçlayan siyasi bir akımdır. Türkiye’de son yıllarda siyasi her alanda yükselen popülizm, toplumda derin yaralar açmış ve kutuplaşmayı artırmıştır. Nefret söylemi, ayrımcılık ve dışlama, demokratik birlikteliği ve devrimci mücadeleyi zedeleyerek, ezilen toplumun huzurunu ve birlikteliğini bozmaktadır. Platon’un “güzel sözlü demagoglar, kötü de olsa başa geçebilirler” uyarısı ile Cüneyt Kahraman’ın “kariyerizm bir hastalıktır ve geçit vermeyelim”, bu bağlamda büyük bir önem taşımaktadır.
Türkiye’nin yaşadığı bu derin gerileme dönüşümü, demokrasinin ne kadar kırılgan bir yapı olduğunu bir kez daha göstermektedir. Ancak umutsuzluğa kapılmak yerine, bu durumun bir fırsat olarak görülmesi gerekmektedir. Yine devrimci ihtilalcı bilge Cüneyt Kahraman’ın dediği “karamsarlık bize düşmandan daha düşmandır” belirlemesini dikkate almalıyız.
Farklı zaman dilimlerinde olsalarda Kahraman ve Platon’un düşüncelerinden ilham alarak, devrimci mücadele ve demokratik eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması, sol medyanın bağımsızlığına ve misyonuna kavuşturulması ve toplumsal uzlaşının ezilenler lehine sağlanması gibi adımlar atılarak, daha adil ve demokratik bir devrimci gelecek inşa edilebilir.
Bu değerlendirme yazısı, Kahraman ve Platon’un felsefesini günümüz Türkiye’siyle ilişkilendirirken, aynı zamanda devrimci bir perspektif sunacağını umut ediyorum. Kahraman ve Platon’un düşünceleri, sadece bir teorik çerçeve olmaktan çıkarılıp, pratik bir dönüşüm aracı haline getirilmelidir. Bu bağlamda, felsefe ve siyaset arasındaki ilişki yeniden kurulmalı ve toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla devrimci demokratik bir gelecek inşa edilmelidir. Bunun embriyon girişimini yine Cüneyt Kahraman’ın dediği gibi “basitten karmaşığa ve tüm benliğimizle iddealerimize sıkı sıkı bağlanarak, yeniden ve yineden başlamalıyız”.
Kahraman ve Platon’un düşünceleri nazarı ele alınarak, Türkiye demokrasinin çöküşünü ve dönüşümün zorunluluğunu gözler önüne sermektedir. Eğitimsiz, manipüle edilmiş, örgütsüzlüğün ve karamsarlığın hüküm sürdüğü ve kutuplaşmış bir toplumda, devrimin ve yaşanılabilir bir sistemin geleceği maalesef karanlıktır. Ancak günümüzde Kahraman’ın düşüncelerinden ilham alarak ve devrimci toplumsal bir bilinç oluşturarak, daha adil ve sosyal adaletli bir gelecek inşa etmek mümkündür. Bu, hem Türkiye için hem de tüm ezilenler için bir dönüm noktası olabilir…
Erkan Karakaplan – 07.12.2024